Dünyada varlık fonları nasıl yönetiliyor?
Türkiye dahil bir çok ülkede varlık fonu kullanılıyor ve yönetimleri siyasiler tarafından gerçekleştiriliyor
Dünyada varlık fonları nasıl yönetiliyor?
Türkiye Varlık Fonu son günlerin en popüler gündem maddesi oldu. Türkiye’nin önde gelen Hazine’ye ait şirketlerin hisseleri Türkiye Varlık Fonu’na devredilmeye başladı.
Dünya yazarı Osman Ata Ataç konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:
Dünyadaki varlık fonlarına son eklenenlerden biri Türkiye Varlık Fonu oldu. Bugün dünyada elliyi aşkın varlık fonu var. Uluslararası literatürde İngilizce Sovereign Wealth Funds kelimelerinin baş harflerinden SWF olarak bilinen bu fonlar devletler tarafından işletilen yatırım fonlarıdır. Global taşınır ve taşınmaz varlıklara yatırım yapmak amacıyla petrol gibi emtia ihracatından, bazı ülkelerin ihracattan edindiği ciddi miktardaki cari fazladan veya merkez bankalarında biriken fazladan dövizlerden finanse edilirler. Elli kadar SWF’nin büyük çoğunluğu petrol ihracatından elde edilen paralarla kurulmuşlardır. İşin Türkçesi SWF’le şu veya bu nedenle elinde bol parası olan ülkeler tarafından bu paraları uluslararası yatırımlarda değerlendirmek için kurulan yatırım şirketleridir. Yani SWF’ler iç piyasaya finansman sağlamak için değil, ülke dışında yatırım yapmak için kuruluyorlar. Eğer bizim Varlık Fonu iç piyasaya finansman sağlamak için kurulduysa bu onların kuruluş amaçlarına uygun bir şey değil.
Bizde ne cari fazla var, ne de emtia ihracatından elde ettiğimiz ihtiyaç dışı fazla para. Bizim cari açığımız var, petrol gibi büyük paralar kazandıran bir ihraç kalemimiz yok. Anladığım kadarıyla bu nedenle bizdeki SWF’nin kuruluşunda vakıf modeline benzer bir model kullanılmış. 24/1/1917 tarihli kararnameyle Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, Borsa İstanbul Anonim Şirketi, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketi, Eti Maden ve Çaykur gibi kuruluşların Hazine’ye ait hisseleri Türkiye Varlık Fonu’na aktarıldı. Önemli büyüklükteki Hazine arazileri de fona devredildi. Türkiye Varlık Fonu’nun sermayesi 50 milyon lira. Cari fazla ve petrol ihracatının gelirleri söz konusu olmadığından bu fonun dişe dokunur bir şeyler yapabilmesi için ilave finansmana ihtiyacı olacak. Fona devredilen kuruluşların gelirlerinin, fonun yatırımlarını ciddi düzeye getirebilecek büyüklükte olması zayıf bir olasılık. Dolayısıyla gereken finansmanın fona devredilen kurumların satışından veya ipotek edilmesinden gelmesi ciddi bir olasılık. Bu nedenle bu devirlerin devam edebileceği kanısındayım. Büyük olasılık Varlık Fonu devir aldığı bu varlıkları garanti göstererek finansman yaratacak yani borçlanacak.
Özel, resmi bankaların, yatırım şirketlerinin falan neyi neden yaptıkları beş aşağı beş yukarı bilinir. Ama göreceli olarak yeni sayılan SWF’lerin hedefleri ve çalışma biçimleri konusunda fazla yayın ve bilgi yok. Eğer bu fonlar yatırım şirketleri gibi çalışıp atıl duran fonları gelir getiren yatırımlara yönlendirmek için kuruluyorlarsa bunlarla yatırım şirketleri arasında pek bir fark yok. Bu fonun sahibi devlet. Hepsi bu. Ancak bu fonları diğerlerinden ayıran bir kaç özellik var. Bu tür fonların esas hedefi, ki bu çok önemli ve onları diğer yatırım fonlarından ayıran önemli bir özellik, uzun vadeli dış yatırım amaçları. Doğal olarak 1-5 yıllık yatırımlar katılımcılarına kazanç göstermek baskısı altındaki yatırım fonlarının tercih edeceği yatırımlardır. Devletlerin daha uzun vadeli yatırım yapacak sabırları olduğundan SWF’ler uzun vadeli getiri peşinde koşabilirler. Bu getiri ille de mali getiri olmayabilir de. Söz gelimi bazı petrol zengini ülkelerin fonları petrole bağımlılıklarını azaltmak amacıyla diğer ülkelerde değişik alanlara yatırımlar yapmaya çalıştıkları tartışılmaktadır.
SWF’leri diğer yatırım fonlarından ayıran bir başka özellik var. O da şeffaflık. Yatırım fonları devletlerin sıkı denetimi altında iş yaparlar. Her türlü girişimleri detaylı şeffaflık esasına göre açıklanır ve denetlenir. Çalışan personelin bile bazı kıstaslara uyumu senelik olarak izlenir. Sahibi devlet olan SWF’ler uzun süre bu tür denetime tabi olmadan gibi çalıştılar. Bu bazı katılımcılar tarafından SWF’lerin tercih edilme nedeni olarak bile gösterildi. Söz gelimi, Wall Street Journal’da yayınlanan bir yazıya göre ABD’nin UTAH eyaletindeki eyalet emeklilik sisteminin yatırım uzmanlarının toplantılarını kapalı tutmaları sistemin iyi dönüşüm getirmesi nedeniyle olsa gerek kimsenin dikkatini çekmedi. Aynı yazıda bir çok risk fonu yöneticisinin bu sistemi şeffaf olmadığı, açıklama yapmadığı için tercih ettiklerini söylediği belirtildi. Bizim Varlık Fonu’nun nasıl idare edileceği henüz tam belli değil. Konuyla ilgili Başbakanlık açıklaması içinde şu cümle var: Türkiye Varlık Fonu söz konusu şirketleri Bakanlar Kurulu’nca onaylanacak Stratejik Yatırım Planı çerçevesinde yönetecektir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Türkçesi bu kuruluşların yönetimi bilfiil Başbakanlığa, önerilen anayasa geçerse Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış oluyor.
Fonların aşikâr olan bir diğer özelliği tamamen devletler tarafından yönetildikleri için amaçlarının ekonomik mi, yoksa siyasi mi olduğunun belli olmaması. Bir başka deyişle SWF’leri diğer yatırım fonlarından ayıran bir diğer özellik siyasi yatırımlar yapabilmeleri. Bazı ülkeler varlığı 814 milyar dolar olan Çin’in CIC fonunun (China Investment Corporation) bazı yatırımlarının ekonomik gerekçelerle değil Çin’in siyasi amaçlarına hizmet etmek için yapıldığını diğer ülkelerin milli güvenliklerinin tehdit edildiğini ileri sürdüler. Trump idaresindeki ABD’nin en büyük iki SWF’nin sahipleri Kuveyt ve Abu Dabi’yi yasaklı İslam ülkeleri arasına almama kararının ekonomik olduğunu söyleyenler haklı olabilirler. ABD’de büyük yatırımları var. Ama başka ülkeler öyle değil. Söz gelimi, Almanya Avrupa dışından olmayan yatırımcıların Alman şirketlerinin %25’inden fazlasına sahip olmasını engelleyen bir yasa çıkarttı.
SWF’lerin özellikle şeffaflık ve siyasi çıkarlara hizmetinin yol açtığı sorunları ve diğer konuları görüşmek üzere SWF yöneticilerinin 2009 yılında Londra’da kurduğu The International Forum of Sovereign Wealth Funds (IFSWF) adlı gurup Santiago İlkeleri adı altında bir doküman yayınladı. Bu forum önemli. Çünkü forumun yani IFSWF’nin üyelerinin ellerinde 5.5 trilyon dolar para var.
Santiago ilkeleri uyumu zorunlu bir belge değil. Generally Accepted Principles and Practices (GAPP) olarak da bilinen Santiago ilkeleri 24 maddeden oluşuyor. Şili’nin Santiago kentindeki bir toplantıda karara bağlandığı için kısaca Santiago ilkeleri olarak biliniyor. IFSWF bu ilkelerin dört amaca hizmet ettiğini söylüyor:
1. Global mali sistemin istikrarını ve sermayenin serbest akımını desteklemek;
2. SWF’lerin yatırım yaptıkları ülkelerdeki yasal düzenlemelere uyumunu sağlamak;
3. Yatırımların risk-getiri temelinde yapılmasını sağlamak;
4. SWF’lere yeterli iç denetim, etkin risk yönetimi ve hesap verme (sorumluluk) sağlayacak bir yapı kazandırmak.
Bunlar arasında en göze batan amaç ‘SWF’lere yeterli iç denetim, etkin risk yönetimi ve hesap verme (sorumluluk) sağlayacak bir yapı kazandırma’ amacı. SWF’lerin yönetimlerinin şeffaf olmamasının yarattığı ciddi rahatsızlıkları gidermek için Santiago ilkelerine ilaveten Sovereign Wealth Fund Institute (SWFI) bir de Linaburg-Maduel Şeffaflık İndeksi hazırladı. Index SWF’leri kamunun bilmesi gereken on konuda değerlendiriyor. Anlaşılan Santiago ilkelerine rağmen bu fonların yönetiminde şeffaflık pek sağlanabilmiş değil. 2016 değerlendirmesine göre elliyi aşkın fonun otuzu şeffaflık için en alt skor olan 10 üzerinden 8’i tutturamamış. Aralarında Çin ve İran’ın bulunduğu ve tüm petrol zengini Ortadoğu ülkelerinin fonlarını içeren 25 kadar fon on üzerinden altılık skorlarıyla hiç ‘şeffaf’ değil.
Bizim vakıf/fon modeli kurumun nasıl yönetileceğini, Santiago ilkelerine uyup uymayacağını, Linaburg- Maduel indeksinde nereye oturacağını, yatırımlarını içerde mi dışarda mı yapacağı, yatırım yapacağı yerleri nasıl seçeceği, yatırım için gereken finansmanı nereden bulacağı henüz belli değil.
Sağlıcakla kalın.